Belki birçoğumuzun bildiği bir hikayedir ama hatırlatmakta ve ders almakta fayda var.
‘Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken, çiftliğin sahibinin eşi ile birlikte mutfakta bir paketi açtıklarını görür. İçinde hangi yiyecek var diye düşünür minik fare ? Bir süre sonra gördüğü bu paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında korkudan bütün dünyası başına yıkılır.
"Evde fare kapanı var, evde fare kapanı var!" diye bağırarak telaşla bahçeye fırlar.
Minik fareyi telaş içinde gören tavuk, umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırmış ve
"Zavallı farecik, bu sadece senin sorunun , benim değil , bana ne zararı olur ki bu küçücük kapanın" der.
Tavuktan destek bulamayan fare bu sefer telaşla koyunun yanına koşar ve olanları anlatır.
Koyun fareyi dinler ama, ‘’Çok üzgünüm fare kardeş, sana dua etmekten başka yapacağım bir şey yok , dualarımda olacağından emin olabilirsin" der.
Minik fare çaresizlik içinde ineğe döner, "Evde bir fare kapanı var, bu benim sonum demektir ne olur bana yardım et bu kapandan kurtulmam lazım” der.
İnek; “Bak fare kardeş, senin için üzgünüm ama elimden bir şey gelmez." der.
Sonunda minik fare, başı önde umutsuz şekilde eve döner. Yemek ararken fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda kalacağını anlar.
O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardır. Minik fare aç ve susuz bekler. Tam yorgunluktan ve açlıktan gözleri kapanacakken birden bir ses duyulur.
Gecenin sessizliğini bölen gürültü fare kapanından geliyordur. Çiftçinin karısı ne yakalandığını görmek için yatağından fırlamış ve mutfağa koşmuş, karanlıkta kapana, zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememiş ve kuyruğu kapana kısılan yılanın canı çok yanıyormuş ve aniden üzerine gelen çiftçinin karısını ısırmış.
Çiftçi, karısını apar topar doktora götürmüş, doktor zehri temizlemiş ve sarmış. Çiftçi karısını eve getirip yatağına yatırmış, karısının ateşi yükselmiş ve bir türlü düşmüyormuş, kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyormuş.
Taze tavuk suyu çorbasının eşine iyi geleceğini düşünen çiftçi bıçağını alıp bahçeye koşmuş kestiği tavuk ile çorba yaparak eşine içirmiş.
Karısı biraz kendine geldiğinde, hastalığı duyan komşuları ziyarete gelmişler. Çiftçi de onlara ikram etmek için koyununu kesip yedirmiş. Zaman geçiyor ve çiftçinin karısı kötüye gidiyormuş, Birkaç gün sonra çiftçinin karısı yüksek ateşe dayanamamış ve ölmüş.
Cenazesine çok sayıda kişi geldiği için çiftçi de mecburen ineğini kesip cenazeye gelenlere ikram etmiş.’’
Çıkarılması gereken çok ders var bu hikâyeden. Bana dokunmayan bin yaşasın diyerek sorunlardan, sıkıntılardan kurtulamazsınız. Eğer çevrenizde birileri sıkıntıya girmeye başlamışsa uzun vadede herkes tehdit altındadır. Bu ekonomide olabilir, terör de olabilir, adalet de olabilir. Ailevi meseleler bile olabilir.
Sözün özü: ’Ya hep beraber, ya hiçbirimiz…’
(23.11.2022)