Dünyanın başında bela olarak, bir kıyamet belirtisi olan iklim değişikliği var iken, bizim başımızda iki tane var. Bir tar...

Dünyanın başında bela olarak, bir kıyamet belirtisi olan iklim değişikliği var iken, bizim başımızda iki tane var.

Bir taraftan iklim değişikliği, bir tarafta dönemin iktidarları…

13 milyon ton domates üretiminin olduğu ülkemizde 500 bin ton domates krize yol açamaz, böyle bir şey olamaz. Türkiye’nin maalesef stok denen bir kavramı bile yok.

Daha dün patates 2 TL’den 6 TL’ye çıktığında kıyametin koptuğu ülkemizde, bugün 15 TL patatesi alınca, ucuz aldık diye sevinen bir vatandaş topluluğumuz oluştu şükür.

Çünkü bu ülkede patates 20 TL, elma 35 TL, taze fasulye 70 TL. Daha dün 1 TL olan kuru soğan 20 TL ve biz bu fiyatlar karşısında dut yemiş bülbüle döndük. Nutkumuz tutuldu. İşin sorunun ana kaynağına inecek olursak;

Bugün kent yoksulluğunun temel kaynağı KÖY YOKSULLUĞUDUR.

Çiftçi aşırı derecede borçlandırılmış, çiftçinin iki tarafına dönecek hali kalmayınca arazisini, malını mülkünü satıp, işin içinden çıkmaya çalışıyor.

Sonra da üretici köylümüz, ama köyüne ama şehre taşınınca, alsana taptaze bir TÜKETİCİ… Ellerinden öper.

Peki kim üretecek? Kim hayvan besleyip, üretime katkı sağlayacak? Bırakın kaza ve şehirleri, köylerde 3 tavuk bir horoz besleyen aile kalmadı. Herkes plastik, sentetik tavuk ve yumurta yiyor.

Köyden şehre göçler, mülksüzleştirme üretme! tüket, olmadı üretme lthal et…

Allah’ını severseniz şöyle bir düşünün, dışarıdan hadi petrol-doğal gaz ithal ediyoruz ama kuru dalı şu verimli toprağımıza diksen yeşerecek olan bu mümbit araziler varken, Samandan Buğdaya, Patatesten Ayçiçek yağına, Mercimekten Ete Balığa, Danasından Kuzusuna ithal etmek kimin aklı kimin ülke politikası olabilir Allah aşkına…

Kızılderilinin dediği gibi:

Son kelebek öldüğünde,

Son arı zehirlenip öldüğünde,

Binaların yolların yenmeyeceğini anlayacaksınız…

Son olarak:

Yanlış trene bindiğinizde ilk istasyonda inmeye çalışın. Çünkü mesafe ne kadar artarsa, dönüş maliyet de o kadar artar.