Prof. İlknur Güntürkün Kalıpçı, “Sanat ve ATATÜRK” adlı araştırmasını yaparken karşılaştığı Atatürk’ün bilinmeyen yönlerinden notları paylaşmak istiyorum;
Dünya tarihi bir sıfatın sadece Mustafa Kemal’e verildiğini yazar, “KÜLTÜR ANTROPOLOĞU”.
Dünyada O'ndan başka hiçbir liderin alamadığı bir sıfattır bu..
Bir insan doğumundan ölümüne kadar ya bir askerdir, ya bir devlet adamıdır, ya çevrecidir, ya tiyatrocudur, ya sanatçıdır, ya arkeologdur, bir şeydir. Ama bunların hepsi birden olabilen dünyadaki tek lider Mustafa Kemal ATATÜRK olduğu için dünyada; “KÜLTÜR ANTROPOLOĞU” sıfatı verilebilen tek lider de Mustafa Kemal’dir.
Bu sıfatın neden verildiğini anlamak için bazı anekdotlara bakmak faydalı olacaktır.
“1935, Ahlatlıbel Ankara yakınlarındaki kazıların başladığı yer. Bütün arkeoloji kazılarının yapılma emrini veren Mustafa Kemal, müzelerin açılma emrini veren de Mustafa Kemal. Ama bugünkülerde olduğu gibi açın, kazın, imza, öyle değil.
Mustafa Kemal, Efes kazıları başlıyor iki kere gidiyor. Konya‘da Asar kazıları başlıyor başında. Bir de bakıyorsunuz Ahlatlıbel kazıları başlamış başında. Toprak alıyor, ölçüyor, biçiyor. “Ya, ne yapıyor Mustafa Kemal?” diyorlar. Çankaya’ya gidiyor, Çankaya’da üç gün üç gece hiç uyumadan; uyumamak için alnına ıslak bezler koydurmuş, birilerini çağırıyor, telefonlar ediyor, bir heyecan, bir telaş...
Üç gün sonra; “Gelin, diyor Ahlatlıbel’e gidiyoruz”. Hemen geliyor, diyor ki; “arkeologlar toplanın..”
Başlarında büyük arkeoloğumuz Zübeyir KOŞAY var. Bu Zübeyir KOŞAY’ın bire bir anısıdır.
Toplanıyorlar. Mustafa Kemal heyecanla;
“Kazdığınız yer yanlış, şurayı kazmanız gerekir” diyor.
Yabancı arkeologlar; “El insaf paşam. Anladık iyi askersin, iyi devlet adamısın ama yani bu iş de bizim işimiz, niye karışıyorsun” der gibi aralarında birkaç şey oluyor ama emir büyük yerden..
Başlıyorlar Mustafa Kemal’in gösterdiği yeri kazmaya. Sonuç mu? Bütün bulgular oradan çıkar..
İnat uğruna, ceplerinden ödeyip kendi dedikleri yeri kazarlar hiçbir bulguya rastlanamaz.
Başka bir gün, ATATÜRK Galip ARCAN’ın yazdığı “Sırat Köprüsü” adlı piyese davetlidir. Piyesin başında mutludur, biraz sonra sinirlenmeye başlar, bir müddet sonra bitince;
“Bana Galip ARCAN’ı çağırın!” der.
Galip ARCAN gelince;
"Bu piyesi siz mi yazdınız?" der. “
" Evet paşam, ben yazdım”.
" Hayır, bu bir "Bolunun Flor Doranj" adlı Boldvilin'in aynen çevirisi. Neden bunu belirtmediniz? Hakkınızda soruşturma açtırıyorum” diyecektir.
Buna benzer pek çok anı insana “A be Atam, Boldvilin’e varıncaya kadar ne zaman okursun?
Ne zaman kafanda tutarsın?” dedirtiyor.”
Bu aşamada Prof. Kalıpçı, Atatürk’ün başında durmadığı, ilerletmeye çalışmadığı bir alan bulmak için kendiyle iddia tutuyor, sonuç mu?;
“O sırada da “Sanat ve ATATÜRK” adlı araştırmamı yapıyorum. Baktım resimde Türk tarihinde ilk resim sergisini o açıyor, heykelde dinin etkisini kaldırıyor!!!
Ama karşıma yedinci sanat dalı geldi. Ne? Sinema. Dedim; “herhalde burada iddiayı kazandım”.
Heyhat, başyönetmen Cezmi AR, başrolde Mustafa Kemal, film çekiyorlar. Ve Cezmi Ar Mustafa Kemal’e tabi Cumhurbaşkanı ya, diyemiyor; şöyle dur, böyle dur, diye. Diğer oyunculara şiddetle bağırıyor. Atatürk; “Gel Cezmi gel, diyor. Burada başkomutan sensin, ben bu işi bilmem. Önemli olan işin iyi çıkması. Bana da aynı şiddet ve hiddetle bağıracaksın..”
Cezmi AR hayatının son günlerinde “Ben bir daha asla öyle bir oyuncuyla çalışmadım..” diyecektir.”
(24.10.2020)
