Her milletin tarihten gıdım gıdım damıttığı gelenekleri, görenekleri, adetleri olur. Hiçbir şey tesadüfen olmaz. Tekâmül ede ede bugünlere kadar gelir ve son aşamada bunun hay...
Her milletin tarihten gıdım gıdım damıttığı gelenekleri, görenekleri, adetleri olur. Hiçbir şey tesadüfen olmaz. Tekâmül ede ede bugünlere kadar gelir ve son aşamada bunun hayatımızdaki yeri kültür olarak karşımıza çıkar. Biz de bu kültür etrafında hayatımızı sürdürürüz.
Türk milleti de tarihin en eski milletlerinden biri olarak dünya tarihinde yeri olan bir millettir. Tarihsel süreçte öyle güzel bir seyir izlemiştir ki, insan hem mensubiyetinden dolayı gurur duyuyor hem de son yıllarda değiştirilmeye çalışılan genetiğine yönelik saldırılara karşı dik durmaya çalışıyor.
Dil konusu başlı başına bir bela! İşyerlerinin isimlerinin İngilizce olmasından o kadar çok sıkıldım ki. Tostçusundan kafesine, giyim mağazasından ayakkabıcısına her yerde başka bir dildeki dükkân isimleri gerçekten de artık devletin müdahale etmesi gereken noktaya geldi. Bir de üstüne Arapça başladı. İnsan dilinden bu kadar utanır mı? İnsan kendi dilinde okumak, yazmak, iş yapmak varken, başka bir kültürün izini taşıyan isimlerle geleceğini tehlikeye atar mı? Nedir bu Türkçenin bitmek bilmeyen derdi!
Bebek mevlitlerini çok demode bulan yeni annelerimiz, ‘baby shower’ yaparak ne kadar modern olduğunu ispat ediyor. Kına gecelerini beğenmeyen gelinimiz, ‘after party’ yaparak kendisinden sonra evlenecek gençlere nasıl örnek oluyor anlatamam!
Bu gidişatın bizi nerelere götüreceğini hiç mi hesap etmez insanlar. Çocuklarımızın gelecekte kendi kültüründen uzak, kendi değerlerinden uzak adeta bir kukla gibi başkalarının oyuncağı olma riski hiç mi insanı tedirgin etmez. Ne diyordu bundan 1400 sene önce Bilge Kağan, ‘’Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Türk milleti; Çin'in tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanma, aldanırsan öleceksin.’’
Dün Çin, bugün başka milletler…Bari bu kez kulak verelim Bilge Kağan’a…
(05.11.2022)