"Mahluk" olduğunu unutup "mâlik" gibi davrananlar var! Mazlumları hakir gören bu ukalalar,  güç zehirlenmesine uğradıklarının farkında bile değiller. Bir kuruntu, bir kibir, bir kendini beğenmişliktir almış başını gidiyor. Zamane şımarıkları küçük dağları biz yarattık zannediyorlar. 

Ay geçer, yıl geçer, gün geçer; bir bakarsın koca bir ömür geçer. Gün gelir, zemheri soğuğu bu kıytırık adamlara da vurur. O saatten sonra egolarını tavaf etseler ne çıkar? Etrafındaki dalkavuklar, gün yüzü görmemiş temennalarla onları gökyüzüne çıkarsalar ne olur? 

Ahenk bir kere bozulmaya, kurulu düzen bir kere yıkılmaya görsün; ne devr-i saltanat kalır ne hükümranlık ne kaba saba adamların hükmü geçer o günde; ne paranın ne şöhretin kıymeti kalır. Nereden geldiği belli olmayan bir vurgun her şeyi tarumar eder.  O gün, onlar oltanın ucunda çırpınan balığa benzerler. Her başlangıcın bir sonu var. Vade bittiğinde saltanat da biter güç de... Artık yapılacak bir şeyin kalmadığını anladıklarında vakit çok geçtir. Gecenin karanlığına korkunç bir yalnızlık düşer. Rüzgar, evlerin kuytularında döne döne ıslık çalar, sokak lambaları bir yanıp bir sönmeye başlar. Pervazları sökülen pencereler, rutubet kokulu mekânlarda insanın yalnızlığını haykırır. Viranede bir baykuş öter ve bir devrin sona erdiğini ilan eder. Vakit, kıyam vaktidir. La havle vela illa billah. 

Şartlar ne olursa olsun, gecenin şerrinden gündüzün aydınlığına sığınmak gerekir. İnsan çoğu zaman  makamın, mevkinin, paranın, zenginliğin, devr-i saltanatın hiç bitmeyeceğini zanneder. Hep nefsî düşündüğü için hırsına, öfkesine yenik düşer.  Öfkeler zirvelerde dolaşırken gönüller kırılır, yuvalar dağılır, dostluklar bozulur, istenmeyen üzüntüler yaşanır. Sonrası malum; insan pişmanlıklar ve keşkeler içinde kıvranır durur. 

Yoksulluktan zenginliğe ulaşan kişi, varlıklı günlerinde fakirin halinden anlamıyorsa bu tavır onun bencilliği ve nankörlüğündendir. Dara düştüğünde yardım bekleyen, imdat dileyen insan, zorluktan kurtulur kurtulmaz yine bildiğini okuyorsa Kur'an'ın ifadesiyle "nankör"dür! 

Kelimenin aslı nan-kur; bizim dilimize "nankör" diye geçmiş. Farsça nan: "ekmek" demek, kur: "kör" demektir. Yediği ekmeği, yapılan iyiliği görmezlikten gelen demek. 

Bugün yakından uzağa etrafımızda o kadar çok "nankör" insan var ki... Saymakla bitmez! 
Akletmez,  şükretmez, kadir kıymet bilmez  bir sürü insan, fark edemediği o korkunç sona doğru sürüklenmektedir.
Rahmetli Ozan Arif'in şiiriyle bitirelim:
     Kimi beni "veli" yaptı
     Kimi beni "deli" yaptı
     Kimi yiğit rolü yaptı
     Emdiği süt haram çıktı. 

     Eksik oldu biraz tarif
     Kimi kaba kimi zarif
     Hepsi böyle değil Arif
     Kimi çok muhterem çıktı. 

İçinizi karartmayın. Nankörlerden uzak durun, hayata ve etrafınıza gülümseyin.  Gönlünüzün hoş olması dileğiyle kalın sağlıcakla.